6-7 Eylül Olayları Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yer alan, silinmeyecek kara lekelerden birisi. Bu tarih 1955 yılında “Atatürk’ün Selanik’te doğduğu eve bomba atıldı” şeklindeki yalan haberle başlayan, İstanbul’da yaşayan azınlıklara karşı patlak veren şiddet olayların yaşandığı tarih: gayet organize şekilde gerçekleşen ve 9 saat süren bu olaydan geriye saldırıya uğramış 5317 mekân, yakılıp yıkılmış kiliseler, manastırlar ve okullar, hayata gözlerini yummuş 13 Rum ve bir Ermeni vatandaş kalır.

Bilmiyorsanız gidip Türkçe Vikipedi’den öğrenebilirsiniz. Fakat İngilizce biliyorsanız muhakkak İngilizce Vikipedi’den okumanızı tavsiye ederim.

Peki içinde bulunduğumuz Mart ayı itibarı ile bir sonraki ve bir önceki Eylül aylarından 6’şar ay uzakta iken bu mevzunun bu günlükte ne işi var?

Beni bu konuda yazmaya iten -birisi tüzel olmak üzere- üç kişi var, önce onları tanıtayım, sonra onların yollarının nasıl kesiştiğinden bahsedeyim:

Bu üç kişiyi bir araya getiren, benim de rastlantı eseri şahit olduğum ve son derece can sıkıcı bulduğum olay, Koray Löker’in yazdığı iki ayrı eleştirinin dergi moderasyonu tarafından yayınlanmaması ya da son günlerde daha bir popüler olan deyişle sansürlenmesi.

Koray’ın fikirlerini savunmayacağım, zaten şu noktada çok daha genel ve rahatsız edici bir şeyi tartışıyor olduğum için çok önemli de değiller, fakat merak ediyorsanız gidip okuyabilirsiniz.

Bir takım olası yanlış anlamaları engellemek için söylemek istediğim bir kaç şey var: Fotoritim Dergisi’ne katiyen düşman filan değilim. Bu ayki sayı da dahil olmak üzere toplam 4 yazı ile, keyifle katkıda bulundum, zamanı gelince daha yoğun katkıda bulunmayı, sorumluluk almayı istediğim bir oluşum olarak destekliyor, seviyorum.

Kendilerine bu yazıda her ne kadar tüzel bir kişilik olarak yer veriyor olsam da, aslında “yazılan yorumu yayınlamama” kararının arkasında bir, bilemedin iki kişi olduğunu umuyorum ve bunun derginin tümünden ziyade bu kişilerin tutumlarını hedef alan bir eleştiri olduğunu bilmenizi istiyorum (hoş bu derginin tüm kadrosunun benimsediği bir yaklaşım ise bu paragrafı hiç yazmadım sayın; eğer yolları buraya düşerse dergi kadrosunda yer alan birilerinden bu konuda bir açıklama çok yerinde olurdu).

Fotoritim Dergisi’nin Koray’ın yorumunu yayınlamama gerekçesi ise şu (bu Koray’ın “neden yayınlanmadı yorumum” sorusu üzerine verilen yanıt, nezaket gösterip o sormadan haber verdiklerini düşünmenizi istemiyorum bu noktada):

Aşağıda yer alan yorumunuz; “suçlama içermesi”, “polemik yaratıcı olması” ve “hukuksal neticeler doğurması” sebepleri ile yayınlanmamıştır.

(…)

Bu kadar izafi kavramları bu kadar cahilce kullanmak için sıkı bir tahsil gerekiyor olmalı.

Mevzu Koray’ın haklı olması, haksız olması, yazılan yorumun polemik yaratıcı olması ya da olmaması filan değil. Gerçekten değil.

Mevzu nedir, biliyor musunuz? Mevzu, birileri birilerinin sesini kesmeye çalıştığında o sesi kesilmeye çalışılanların sesi olan, birileri bir şeyleri ört bas etmeye çalıştığında ört bas edilenin görüntüsü olan, ve bununla övünen, ve kendisini değerli kılan sebeplerden birisi de bu engel tanımazlığı olan “fotoğraf” çerçevesinde bir araya gelmiş insanların içerisinde bile bu denli sığ, sansürde beis görmeyen zihniyetlerin barınabildiğine şahit olmak.

Yapılan yorum suçlama mı içeriyor? Bir savunması varsa zaten yapılır. İnsanlar okur, kendi kararını verir. Suçlamaları bertaraf etmek ne zamandan beri moderatörlere kaldı? (Gültekin Çizgen’in beni suçladığı, polemikten fazlasına gebe olmayan ve ahmaklık sınırlarında dolaşan yazısını yayınladınız, neden kimse ona “suçlama içeriyor” demedi? (hayır iyi ki demedi ve iyi ki yayınlandı, o ayrı bir konu, zaten yayınlanmaması çok ayıp olurdu, asıl merak ettiğim aynı dirayetin bir okur yorumunda gösterilmesine mani olanın ne olduğu)).

Yapılan yorum polemik mi yaratıyor? Polemik ne zamandan beri tehlikeli bir şey? Marcel Duchamp’ın polemiğin en kralına sebep olan Pisuvar’ına müzelerde yer verenlerin daha mı az aklı vardı? Düşünce dediğiniz şey polemiklerin geriye bıraktığı tortulardan beslenen bir hayvandır. İyi beslenmezse sağlığını kaybeder.

Yapılan yorum -artık ne denmek istenmişse- “hukuksal neticeler mi doğuruyor“? Ne zamandan beri düşünceleri ifade etmenin hukuki neticelerinden ürkenler sanat ile fotoğraf ile ilgili mecralarda boy göstermeye cüret eder oldu?

..

Gerçek: 6-7 Eylül olayları Türkiye’nin tarihindeki bir lekedir, mimarlarından birisi ise Gökşin Sipahioğlu’dur.

Gerçek: Bir okur yorumunu sansürlemesi Fotoritim Dergisi’nin tarihindeki bir lekedir, mimarlarından birisi yorumu onaylamayan, sorulduğunda da verdiği güdük yanıt ile kim olduğunu bilmediğimiz moderatörüdür.

..

Umarım Türkiye başka 6-7 Eylül’ler görmez, içerisinde kıymet verdiğim bir çok ismin emeğinin olduğu Fotoritim Dergisi ise kendi pozisyonunu bir daha gözden geçirmeyi düşünür ve kendine yakışanı yapar.